11 Mayıs 2016 Çarşamba

Laktoz İntoleransı Nedir?


Laktoz intoleransı laktaz enzimine bağlı olarak, sütün baskın şekeri laktozun yeterli sindirilememesinden kaynaklanır. Laktoz intoleransı en yaygın karbonhidrat intoleransıdır ve her yaş grubunda görülebilir. Belirtileri genel olarak mide bulantısı, kramplar, doygunluk, şişkinlik, gaz ve ishal olarak özetlenebilir. Laktoz intoleransı doğumsal, geç başlangıçlı ve sekonder olmak üzere üçe ayrılır. Doğumsal laktoz intoleransı, bebeklerde doğumun ardından laktozlu besinlerin alınmasından kısa bir süre sonra sulu dışkı, kusma, abdominal gerginlik ve sıvı kaybı ile görülür. Geç başlangıçlı laktoz intoleransı ise 3-6 yaş arasında laktoz alımının ardından 8 saat içinde ishal, gaz, kramp şeklinde belirtiler gösterir. Sekonder laktoz intoleransı, bazı çocuk ve yetişkinlerde ishal görülmesinden, yalnızca ağrı yakınmalarına bağlı sütlü besinlere karşı isteksizliğe kadar çeşitli belirtiler verebilir. Uygulanacak beslenme planı sahip olunan intolerans durumuna göre oluşturulur.

8 Mayıs 2016 Pazar

İntestinal Gaz ve Şişkinlik


   Günlük hayatımızda vücudumuzda yutkunma ve gastrointestinal sistem fonksiyonları sonucu bir miktar gaz oluşmaktadır. Bu gaz akciğerlerden nefes, geğirme ya da rektal yol ile vücuttan atılmaktadır. Gazın miktarı kişiden kişiye ve günlük olarak değişebilir. Aşırı gaz ya da şişkinliği olan kişiler, volum artışı sonucu gerginlik, geğirme ya da rektal gaz çıkarma sıklığının artışından yakınırlar.

   Hava yutulmasını engellemek, gaz oluşumunu azaltmak için önemlidir. Hızlı yemek yemek ya da içmek, yerken fazla konuşmak fazla hava yutma nedenlerindendir. Pipetle sıvı içmek, sakız çiğnemek gibi davranışlar da farkında olmadan hava yutulmasına sebep olabilir. Gazın uzaklaştırılması için, dik durmak ve hafif egzersiz yapmak faydalıdır.
   Aşırı gaz oluşumunu, bir öğünde karbonhidrat içerikli gıdalardan çok fazla tüketmiş olmak da etkiler. Ekmek, tahıl ürünleri, pastane ürünleri tavsiye edilen miktarlarda tüketildiklerinde sindirimlerinde bir sorun oluşmazken hepsi bir arada ya da fazla miktarda tüketildiğinde sindirilemeyen ve emilemeyen bir atık kolonda bakteriyal bir hareketi başlatıp gaz oluşmasına sebep olabilir. Egzersiz ve fiziksel aktivite de aşırı gaz oluşumunu önlemede yardımcıdır.

30 Nisan 2016 Cumartesi

Gastritte Beslenme Önerileri


  Gastrit, kısaca midenin iç yüzünde bulunan mukoza tabakasının iltihaplanması olarak tanımlanabilir. Farklı gastrit tipleri bulunmakla beraber en sık görülenlerinden biri helicobacter pylori enfeksiyonuna bağlı gastrittir. Bu durumda antibiyotik tedavisi uygulanır.

 İshal, midede doygunluk hissi, bulantı, kusma, midede yanma gastrit belirtileri arasındadır.
  Bu hastalıkta beslenme alışkanlıkları çok önemlidir. Alkol, çay, kahve, salisilatlar, bazı ilaçlar, besin zehirlenmeleri, çok acılı, baharatlı yemekler gastrite neden olabilir. Stres de gastrite neden olan önemli faktörlerden biridir. Stresli kişilerde mide asidi fazla salgılanacağından gastrite yakalanma riski artar.
     Gastritte Beslenme Önerileri Nelerdir? 
  • Kuru baklagiller, bulgur şişkinlik yapıyorsa tüketilmemelidir.
  • Hazımsızlık yapan besinler yenmemelidir.
  • Yemekler az az sık sık ve düzenli olarak tüketilmelidir.
  • Yemekler yavaş ve iyi çiğnenmelidir.
  • Yağda kızartılmış etler tüketilmemelidir.
  • Koyu çay, kahve, alkol, kızartmalar, baharat, hardal, ketçap tüketimi kısıtlanmalıdır.
  • Sigara ve alkolden uzak durulmalıdır.


25 Nisan 2016 Pazartesi

Dispepsi (Hazımsızlık)


Hazımsızlık, yemeklerden sonra midede oluşan dolgunluk ve basınç hissidir. Bulantı, ağrı, karın bölgesinde hassasiyet, gerginlik ve şişkinlik görülebilir. Dispepsinin yetersiz çiğneme, hava yutma, hızlı yeme ve duygusal strese bağlı olarak oluştuğu bilinmektedir. Hazımsızlık nedenleri kişiye bağlı ya da bir hastalığa bağlı olarak değişebilir, tedavi bu ana nedene yönelik olmalıdır.

Hazımsızlık için beslenme önerileri nelerdir?
  • Besinler iyi pişirilmeli ve baharatlı olmamalıdır.
  • Su yemek aralarında içilmelidir.
  • Yemekler yavaş yavaş ve iyi çiğnenerek yenmelidir.
  • Yemek yerken fazla konuşulmamalıdır.
  • Sofraya yorgun oturulmamalıdır.


15 Nisan 2016 Cuma

Su içmek neden bu kadar önemli?

    Eminim ki bir çoğumuz gerek televizyon programlarında gerekse diyetisyenlerin önerilerinde daha çok su içmemiz gerektiğini görmüş, okumuşuzdur. Peki su içmek neden bu kadar önemlidir? Vücudumuzda yeterli miktarda su bulunmazsa sindirim kanalıyla yiyeceklerin taşınması  ve parçalanması daha zor olur.Bu işlevi nedeniyle su, sindirim sistemi için vazgeçilmezdir. Sindirim sistemindeki en ufak bir sorun sağlığımızın bozulması ile sonuçlanır. Kabızlık, ishal, ülser, hassas barsak sendromu...sindirim sistemi rahatsızlıklarından bazılarıdır.
      Su, vücudumuzun her yerindedir. Her bir hücreye, organa ve en önemlisi de beyne kadar ulaşır. Yetişkin bir insanın beyninin yaklaşık %75'i sudan oluşur. Vücutta yeteri kadar su olmaması zihinsel performansı düşürüyor. Susuzluk arttıkça algılama fonksiyonları değişiyor, konsantrasyon bozuluyor ve dikkat dağılıyor.
      Su aynı zamanda cilt güzelliğini de etkiliyor. Deri, vücutta oluşan fazla ısıyı, suyu buharlaştırarak dışarı atıyor. Eğer dolaşım sistemi deriye yeterli miktarda su getirmezse hücre içi suyu azalır ve cildin kuruması başlar. Sağlıklı, yumuşak, nemli bir cilde sahip olmak için yeterli miktarda su içilmelidir.
     Su içme alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılmalıdır. Çocuklar uyandıkları zaman 1 bardak su içmeye teşvik edilmelidir. Okulda bulundukları süre boyunca su içmeyi unutabilecekleri için çantalarına 1 küçük şişe su konulmalıdır. Anne babaların sık sık su içerek çocuklarına örnek olmaları da çok önemlidir. Erken yaşlarda kazanılan su içme alışkanlığı böbrek hastalıklarına yakalanma riskini de azaltır.
Su tüketimini artırmak için neler yapabiliriz?

  • Sürekli masa başında çalışanlar yanlarında 1 şişe su bulundurabilirler.
  • Trafikte uzun süre vakit geçirenler araçlarında mutlaka su bulundurmalıdırlar.
  • Suyu lezzetlendirmek için içine limon, taze nane, tarçın eklenebilir.
  • Sabah uyandığınızda 2-3 yudum bile olsa güne su ile başlanmalı.
  • Suyu hatırlatma yolları bulunabilir. Örneğin evin ya da iş yerinin herhangi bir yerinde görülebilen bir yere su şişesi veya sürahi konabilir.

9 Nisan 2016 Cumartesi

Mide Fıtığı ve Beslenme

     Hiatal herni, diğer bir deyişle mide fıtığı kısaca özefagusun hiatus kısmından göğüs boşluğuna geçmesi şeklinde tanımlanan, toplumda sık görülen bir hastalıktır.
Fıtık, midenin dolgunluğuna, vücudun pozisyonuna göre aşağı, yukarı kayabilir. Bu hastalarda mide ülserleri, kanamalar görülebilir.
      Öksürme, kusma veya aşırı ağır kaldırma egzersizleri gibi abdominal basınç artışı yapan nedenler, şişmanlık fıtık oluşumunu kolaylaştırır. Ani bir şekilde çok zayıflayan hastalarda da fıtık oluşabilir.
       Hiatal herni çoğunlukla belirti vermez. Hastalar genellikle mide içeriğinin yemek borusuna kaçması sonucu, gastroözofajial reflüde olduğu gibi yediklerinin ağızlarına gelmesinden veya göğüs kemiği arkasında hissettikleri yanma ve ekşime duyusundan yakınırlar.
   Tedavide yatak başucunun yükseltilmesi, yatmadan önce yemek yenilmemesi, öğün sayısının artırılıp azar azar ve sık sık yenilmesi, aşırı sıcak yiyeceklerden kaçınılması tavsiye edilir. Zayıflama, bazı hastalarda şikayetleri azaltabilir.

26 Mart 2016 Cumartesi

Akalazya’da Beslenme Tedavisi


Akalazya, özafagusun (yemek borusunun) alt bölüm düz kasları arasındaki sinir ağının çalışmasında ortaya çıkan bir bozulmadır. Yemek borusunun mide ile birleştiği yerde bulunan, kas yapıdaki kapakçık çok kasıldığında besinler yemek borusundan mideye  hareket edemez. Besinler mideye yeterince geçemediğinden özefagusda birikir.

Akalazya hem sıvı hem de katı besinleri yutmada güçlüğe sebep olabilir. Kişi yutma sonucu ağrı duyabilir. Aynı zamanda sırta, kollara ve boyna yayılan ağrılar da duyabilir. Yenilen besinler bulantısız olarak ağza geri gelebilir. Hastaların %5’inde kanser gelişebilir.
Akalazya için beslenme önerileri nelerdir?
  • Az posalı yumuşak besinler tercih edilmelidir.
  • Öğün sayısı 6-8’e çıkarılmalıdır.
  • Besinler iyi çiğnenmelidir.
  • Her lokma sonrası bir miktar su içilmelidir.
  • Çok sıcak çok soğuk yiyecekler tüketilmemelidir.
  • Kızartma, koyu çay, alkol, kahve, baharat, sirke ve hardaldan kaçınılmalıdır. 


20 Mart 2016 Pazar

Reflü Özofajit


    Reflü Özofajit, sürekli asitle temas sonucunda yemek borusunun içini döşeyen tabakada tahriş ve iltihap oluşumudur. Bu durum ağrıya ve ağrılı yutmaya sebep olur. Genellikle gastro-özofajial reflü hatalığından kaynaklanır.
    Reflü Özofajitte Beslenme Tedavisi ve Öneriler
  • Reflü sorunu yaşayan kişiler yemekten sonra uzanıp yatmamalıdırlar.
  • Acı baharatlar, karbonatı içecekler, kahve alkol gibi gıdalar mide asidinin uyarılmasını önlemek için tüketilmemelidir.
  • Sigara içilmemelidir.
  • Kızartmalar, kavurmalar, çok sıcak ve çok soğuk besinler tüketilmemelidir.
  • Sık sık azar azar beslenilmelidir.
  • Sıvı, öğün aralarında alınmalıdır.
  • Çikolata ve kafein içeren yiyeceklerin tüketimi azaltılmalıdır.
  • Karın iç basıncını artırdığı için sıkı kemer ve korse kullanılmamalıdır.
  • Eger kilo fazlalığınız varsa karın içi yüksek basıncı düşürmek için zayıflamak önemlidir.


13 Mart 2016 Pazar

Eozinofilik Özofajit mi Gastroözofajial Reflü mü?


   Eozinofilik Özofajit (EÖ), giderek daha çok dikkat çekmekte olan yeni fark edilmiş bir bozukluktur. Hastalar Gastroözofajial Reflü (GÖRH) belirtileri gösterirler fakat GÖRH tedavisine yanıt vermezler.
 Eozinofilik Özofajit, yemek borusunun yüzeyinde eozinofillerin artmasıyla karakterize bir hastalıktır. (Eozinofil hücreleri bağışıklık sistemine özel beyaz kan hücreleridir. Bu hücrelerin sayısı alerjik, hastalık, zehirlenme, paraziter hastalıklar gibi durumlarda artar.) Normal şartlarda yemek borusunda eozinofil bulunmaz. Yemek borusu dışındaki sindirim sisteminin diğer kısımlarında bulunur.
 EÖ’in yaygınlığı tam olarak bilinmemektedir. Ancak özellikle çocuk ve yetişkinleri etkilemektedir. Erkeklerde daha sık görülür. Hastalığa neden olan en büyük etmense gıda alerjileridir. Bağışıklık sisteminde hastalığın ortaya çıkmasına sebep olan bir bozukluğun varlığı da bir diğer nedendir.
  EÖ belirtileri görüldüğü yaş grubuna göre değişiklik gösterir. 2 yaşına kadar olan çocuklarda beslenme bozukluğuna bağlı belirtilere rastlanırken 12 yaş altı çocuklarda karın ağrısı, kusma, GÖRH belirtileri daha çok görülür. 12 yaş ve üzeri çocuklarda ve yetişkinlerde en çok görülen belirtiler ise uzun süreden beri var olan aralıklı yutma güçlüğü veya tekrarlayan gıda takılması hissidir.


 Beslenme tedavisi, alerjiye sebep olan gıdanın alımının diyetten çıkarılması ile sağlanabilir. Çocuklarda en çok alerji olusturabilecek 6 gıdanın (süt proteini, soya, yer fıstığı/ceviz, yumurta, buğday ve deniz ürünleri) diyetten çıkarılması ile EÖ tedavi edilebilir. Ayrıca aminoasit bazlı özel mamalar da kullanılabilir. Yetişkinler için, gıda alerji testi yapıldıktan sonra besin maddesinin diyetten çıkarılması önerilir.

6 Mart 2016 Pazar

Gastroözofajial Reflü (GÖRH)
    Gastroözofajial reflü, mide asidinin ya da alınan yemek borusuna geri kaçmasıdır. Fizyolojik olarak reflü gün içerisinde birkaç defa meydana gelebilir. Özellikle fazla besin tüketiminden sonra mide içi basıncının artması sebebiyle ya da besin tüketiminden hemen sonra yatay pozisyona geçildiğinde reflü şikayetleri ortaya çıkabilir. Yiyeceklerin ya da mide asidinin yemek borusuna geri kaçması durumu gün içerisinde çok kez meydana geliyorsa ve buna bağlı olarak yemek borusunda hasar oluşuyorsa buna gastroözofajial reflü hastalığı (GÖRH) denir. Yetişkinlerin yaklaşık %20-40’ında haftada en az bir kez gastroözofajial reflü semptomlarının varlığı bildirilmiştir. Bu hastalığın nedenleri arasında genetik faktörler önemli olduğu kadar çevresel faktörler de önemlidir. Özellikle kadınlarda obezite, gastrofajinal reflü gelişiminde büyük bir risk faktörüdür. Alkol tüketimi ve sigara kullanımı da reflü için risk faktörlerindendir.
  GÖRH olan bireylerde öksürük, ses kısıklığı, astım, göğüs ağrısı gibi ekstra belirtiler görülebilmektir.
     GÖRH’ın belirtileri, ağza acı su gelmesi, boğazda acı, ekşi tadı olması, mide üzerinde veya boğaza yayılabilen ağrıdır.
      Yüksek yağlı ya da yoğun kalorili besinler gastrik asidin (gastrik asid mide özsuyunda yer alan bir tür sindirim asididir) salgılanmasını uyarır ve mide boşalımını azaltırlar. Gecikmiş mide boşalımı gastrik içeriğin yemek borusuna reflüsünü artırır. Kahve, çay, gazlı içecekler, domates gibi yiyecekler de gastrik asid üretimini uyarmaktadırlar.
       Gastroözofajial reflü hastalığını önlemek ve rahatsızlığı azaltmak için neler yapabiliriz?
  • Yatmadan önce yemek yemeği bırakmak
  • Karnı sıkacak kemer ve korse gibi dar giysilerden kaçınmak
  • Sigara ve alkollü içeceklerden kaçınmak
  • Yüksek yağlı ve büyük öğünlerden sakınmak
  • Yemeklerden sonra güçlü egzersizlerden sakınmak
  • İdeal vücut ağırlığını korumak 

2 Mart 2016 Çarşamba

Biberon çürüğü nedir?



    Biberon çürüğü, ülkemizde erken çocukluk dönemi (0-2 yaş) yaygın olarak görülen bir enfeksiyon hastalığıdır. Beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak gelişir. Biberon çürüğü genellikle üst dişlerin ön yüzlerinde başlayarak zamanla diğer dişlere yayılır.
  Gece uyumadan önce içirilen sütün bebeğin uyumasını kolaylaştırdığı bilinmektedir. Bebeği susturmak sakinleştirmek ya da daha iyi beslemek için süte; şeker, bal, pekmez gibi şekerli gıdaların katılması ya da emziğe sürülüp çocuğa verilmesi, ağız temizlenmeden uyumasına izin verildiği taktirde biberon çürüklerinin oluşmasına neden olunabilir. Anne sütü ve inek sütü doğal bir şeker olan laktoz içerir. Bebekler gece yatmadan önce anne sütü ya da biberon emerse süt ağızda birikerek dişlerin çürümesi için uygun bir ortam oluşturur. Sütün yanı sıra biberonla tüketilen meyve suları da çürüklere sebep olabilir. Meyve suları doğal bir şeker olan fruktoz içerir, asidiktir. Bu sebeple diş minesini aşındırabilir.  Uyku sırasında tükürük daha az salgılandığından dolayı dişler yeterince temizlenememektedir. Bu sebeple gece beslenmesi sonrasında dişlerin temizlenmesi çok önemlidir.
  Dişler sürdükten sonra oyalanması amacı ile bebeğe verilen şekerli-karbonhidratlı gıdalar da çürüklere sebep olur. Bunlar yerine elme havuç gibi gıdalara yönelmek gerekir.
Biberon çürüğü erken yaşlarda görüldüğü için tedavisi güçtür. Erken tedavi edilemeyen biberon çürükleri, dişlerde iltihaplara yol açar. Bu da çocuğun ağrı duymasına, huysuzlanmasına ve uyku düzeninin bozulmasına sebep olur. Beslenme düzenini de olumsuz yönde etkiler. Ayrıca süt dişi kökünün çevresinde bulunan iltihap altta gelişmekte olan sürekli dişe de zarar verir. Çürük riski en çok  şekerin sık aralıklı ve ağızda uzun süre kalacak şekilde tüketildiği durumlarda artar.
    Biberon çürüğünden korunmak neler yapılmalıdır?
  • Bebeğin ağzında biberonla uyuması önlenmelidir. Beslendikten sonra uyutulmalıdır.
  • İlk dişerin sürmeye başlamasıyla gece ve sabah beslenmeleri sonrası işaret parmağına sarılan ıslatılmış bir tülbent ile dişler temizlenmelidir.
  • Bebek beslendikten sonra su içirilmelidir.
  • Dişe yapışıp kalan karbonhidratlı beslenme yerine meyve sebze ağırlıklı beslenme tercih edilmelidir. 


28 Şubat 2016 Pazar

Ağız Kokusu ve Besinler


   Ağız kokusu genellikle diş ve ağız hijyeni yeterli derecede sağlanmadığında ortaya çıkar. Bunun yanı sıra sigara ve alkol kullanımı, yiyecek ve içecekler de ağız kokusuna sebep olabilir. Ağız kokusunu gidermek için aklımıza gelen ilk şey nane! Tıpkı nane gibi maydanoz da tüketilebilir. Karanfil, çörek otu, tarçın, zencefil çiğnenebilir. Elma, armut, çilek, limon gibi meyveler de yenebilir. Yoğurt, kefir gibi probiyotiklerden zengin her türlü yiyecek ve içecek ağız kokusunu gidermede etkilidir.

    Şunu unutmamak gerek ki; gastrit, reflü, sinüs ve akciğer kaynaklı enfeksiyonlar, karaciğer yetmezliği ve şeker hastalığı gibi rahatsızlıklar da ağız kokusunun sebebi olabilir. Beslenmemize dikkat ettiğimiz ve ağız hijyenimizi sağladığımız halde ağız kokusundan kurtulamıyorsak, mutlaka bir doktora görünmeliyiz.

25 Şubat 2016 Perşembe

Canımız Ciğerimiz Sindirim Sistemimiz

                                        
                                                                        
    
 
    Hepimiz biliyoruz ki, sağlığımızı korumak yediğimiz besinlere dikkat etmekten geçiyor. Dengeli ve yeterli beslendiğimiz sürece kendimizi daha sağlıklı ve enerjik hissediyoruz. Bazen farkında olmasak da yemek yemek hayatımızın önemli bir parçası. Peki tam olarak nasıl oluyor bu yemek yeme işlemi? Elbette ki sindirim sistemimiz sayesinde.
Sindirim, yenilen gıdaların vücut tarafından kullanılabilmesi için küçük parçalara ayrılması işlemidir ve besinlerin ağza alınmasıyla başlar. Sindirim sistemi ise ağız, yutak, yemek borusu, mide, ince ve kalın bağırsaktan oluşur. Besinleri, vücudumuz için kullanılabilir hale getiren sindirim sistemimiz olduğu için, bu sistemin sağlığı da en az yediklerimiz kadar önemlidir.
   Ağza alınan besin çiğneme ile yutulabilecek hale gelir. Bu besinlerin tadını almamız ise tükürük sayesinde gerçekleşir. Tükürük aynı zamanda ağzımızda ufalanmış besinlerin yumuşak, yapışık bir topağa dönmesini sağlar. Bu sayede yemek borusunun sert besin parçaları yüzünden hasar görmesini engeller. Tükürük antiseptiktir ve polisakkaritleri yani kompleks şekerleri kısmen parçalayan amilaz enzimini içerir. Eğer tükürüğümüz olmasaydı, besinlerin tadını alamaz, rahatlıkla yutamazdık ve bakteriler de kolayca yayılabilirdi.

     Küçük bir hatırlatma, tükürüğümüzün %99’u sudan oluşur. Su içmeyi unutmayalım J